http://www.altzine.net/altmetin/54-kurmaca/648-basit-bir-cinayet-oykusu
Haddini bilen bir damla gibi hissederdim
kendimi. Nereden düşüp nereye sıçrayacağımı iyi bilirdim. Dağılır
dağılmaz toparlanırdım. Önlüğünün yakası her daim kolalı bir ruhum
vardı. Ne zaman ki akıttığım ilk kan süzüldü parmaklarımın arasından o
sırada başladım okyanusun sınırlarında gezmeye. Onunla tanıştım.
Esirgemedi kendinden, damladı. Damladıkça genişledim ben de, kırmızı
kırmızı. Meğer yaşam bıçağın keskin tarafında saklıymış senelerdir. Ara sokaklarda silmek isterken gölgeni kalbinin yerinden sökülecek gibi
olmasına bakmadan tir tir koşmakmış. Sonra bir anda yığılıp, duvarın
dibinde, yosunluğuna sırıtmakmış. Titremekmiş sonra. Kulaklarında
çanların çınlamasıymış. Korkunun en zifiri hallerinde zangır zangır
yüzmekmiş. Bir anda bitiverip bir anda başlayanmış ve bütün bu yaşama
dair yakıştırmaları şehrin bütün çöplerinin boşaltıldığı arazide,
konteynerlerin arasında düşünmekmiş ve birazcık sakinleşirken
kahretmekmiş boşluğuna ya da doldurduklarının gereksizliğine.
Annenin boğazını kesmekmiş, bir çırpıda.
Bu da varmış yaşamın içinde. Başka bir adamla, ölmüş babamla senelerce
beraber terlediği yatakta yakalamayı da tattırabiliyormuş hayat. Seni
doğuranın kanı tırnaklarının arasında pıhtılaşırmış meğer.
Konteynerlerin arasında saklanırken çöp emmekten sıkılıp tenine dadanan
sineği ezmek gibi çabuk ve basit bir işmiş öldürmek. Basit bir evde,
basit bir yatakta, basit bir adamla…
Kaçarken kan süzülüyordu basit kıçından.
Peşinden koşarken kaldırımlar çeldi aklımı. Kanın taşların arasında
dolaşmasına dayanamıyor insan. Bir keresinde gecenin bir vakti sokağın
tekine saptım. Bir yakışıklı haince ve arka arkaya tokatlar atıyordu
sevgilisine. Korku kadın kılığına bürünmüştü. Yavaşça yaklaştım ve
basitçe yanlış bir şey yaptığını izah ettim delikanlıya. Sözlerimi pembe
bir kayıtsızlıkla karşıladı. Ben de işin rengini koyulaştırdım. Mat
ettim şah damarını, incecik. Kız görür görmez taşların arasından sızan
kırmızı yılanı, düşüp bayıldı.
Basit, herkesin anlayabileceği bir cümle
olduğu gibi kimsenin anlayamayacağı ya da anlamak istemeyeceği bir
kelime oluyor. Basitin karakterinde dinlemek de vardır dinlememek de.
Görmek de vardır görünmemek de. Ağlamak da vardır gülmek de. Bütün
karşıtlıkları barındırır içinde. Yaşam, basittir. Yaşam ölümü kucaklar
sımsıcak. Basit, biraz da karakterinde ölümü barındırdığı için güçlü bir
kelimedir.
Mesela bir apartmanın damına çıkmışım,
seyrediyorum güzelim memleketi. Gölgeler kadar sessizim ve bugün kan
benden uzak dursun diye yalvarmışım hayata. Çünkü ben ne istersem
yaşamdan isterim ki yaşam kendisi dışında bir şey olma fırsatı vermiyor
bana.
Yönetici geldi. Bir gözü korku bir gözü
kaygı denizi. Korku derin, dibi kayalık, Allah muhafaza. Ne işin var
burada dedi. Birazcık seyre dalmıştım dedim. Burada kalamazsın, in
aşağıya dedi. Tam anlamıyla, yani basitçe neden diye sordum. Bir anlamlı
karşılık bekledim. Bana bütün cinayetlerimi itiraf ettirecek bir cümle.
Beni şaşırtacak, ruhumu titretecek bir cümle. Babanın damı mı dedi ve
devam etti. Ruhunu dama asılı gördüm. Elinden tutup çekmeye yoktu
mecalim. Özgürleştirmek istedim onu. Kiremitler rengini hatırladı. Ben
karıştım kalabalığın uykusuna. Basit, karakterinde inanmayı barındırır.
Haydarpaşa garının en üst katına
süzülmüşüm. Saatler geçmiş, son vapur da yanaşmış Kadıköy’e. Aşağı
inerken birinci katın penceresinin açık olduğunu görüyorum. Atlıyorum
fakat bir köpek fark ediyor beni. Havlaya zıplaya yanıma geliyor. Hemen
sakinleştiriyorum. Koklamaya başlıyor bacaklarımı. Beraber yürüyoruz.
Adımlarımı yavaşlattığımda ya da durduğumda hırlamaya başlıyor. Oyun
yapıyoruz birbirimize. Sert bir oyun. Tam ray bitiminde bir gövde
görünüyor karanlığın içinden. O diyor köpeği işaret ederek, benim
köpeğim. Allah bağışlasın diyorum, ne güzel yetişmiş. Öyle ve benden
başkasını da dinlemez diyor iğmalı iğmalı. Ben durumu izah ediyorum. Sen
ne arıyorsun burada bu saatte diye cevap veriyor benim izahımın
sonunda. Basitçe anlatıyorum ama pek tatmin olmuyor. Birbirimize
arkamızı dönüp yollarımıza çekilirken köpeğe sövdüğünü duyuyorum. Şöyle
bir göz ucuyla bakayım derken fena ağır tokatlar indiğini görüyorum
köpeğin suratına. Yapma diyorum. Yazıktır diyorum. Sana ne lan diye
çıkışıyor bana. Aklını almayayım akşam akşam diyor. Sonra nasıl bir ölüm
olduğunu anlayamıyor. . Anlam veremedikleri bir karmaşada soluk alıp
verenlere verilecek en büyük hediye basit bir ölümdür bence. Cesedi
yerde kıvranırken nasıl da şaşkın bakıyordu gözleri. Bu sefer kalemle
hallediyorum. Kanı sıçrıyor suratıma. Uzaklaşıyorum cesedin yanından.
Bir ağacın altına sığınıyorum. Üzerimdekiler de epeyce kanlanmış, en
iyisi bir an önce çöplüğe varmak diye düşünüyorum. O sırada birilerinin
cinayeti fark ettiğini ve beni aramaya koyulduklarını duyuyorum. Bir iki
bağırış çağırış patlıyor kulaklarımda. Polise haber veriliyor. Soluğum
genişliyor ve bilincimi ele geçirmeye çalışıyor. Bir çıkış yolu bulmaya
çabalıyorum. Aklıma mağdur olmak geliyor. Omzuma saplıyorum kalemi.
Bağırmaya başlıyorum acılar içinde. Sesim adımları yaklaştırıyor
saklandığım yere. Bir kurtaran yok mu? Onlar beni bulmadan sanki bir
tragedya oyuncusunun yüzünü buruşturduğu gibi acılı bir ifadeyle
atıyorum kendimi dışarıya. Biraz da deli numarası ekliyorum bu duruma.
Polislerin lambalarıyla beraber gözüküyoruz topluluğa. Tedirginler ve o
an linç edilmem için çok sebep var. Kaçtı diye inlemeye başlıyorum.
Bütün mantıklı soruları cırlak sesimle bastırıyorum. Beni hastaneye
götürüyorlar. Yaram sarılıyor. Ben kaçmanın planlarını yapıyorum.
Katilin beni nasıl bulduğuna dair bir sorgulama oluyor. Ben hasta
yatağımda, polisler de ayakta sanki bir tıp öğrencisi gibi dikkatle
inceliyorlar, her yerimi. Düşkünüm ben memur abicim, yatıyorum ben
orada, sıcak oluyor annadın mı? Ayrılıyorlar yanımdan. Ben de terk
ediyorum derhal bu nereye baksan beyaz renginin korkunç hallerine tanık
olduğun binayı. Yaram basit ama pişmanlığı büyük. Öldürmeyecektim,
bıçağımı bile unutmuşum.
Basit, biraz da pişman olduğun
karmaşalardan sonra kavuştuğun durgun bir koy gibidir. Hırçın kulaçları
her ne kadar yumuşatabilse de dalgasızlığın getirdiği tedirginlikle
yoğrulmuş bir sertlik taşır. Yaşamın karmaşasıyla ölümün basitliği
arasındaki fark da buradan çıkar. Mesela bir gün annemin koynuna aldığı
adamı bulup da bu sefer bıçağımı kıçına değil de ilk önce çükünü kesip
ardından bıçağımı kalbine saplamayı becerebildiğim gün üç yanı yeşil
tepelerle çevrili durgun bir suya sırt üstü uzanmış kadar huzurlu
hissedebilirim kendimi. Sonra adam öldürmekten emekli olacağım. Ama
ihbar etmem kendimi çünkü hapse girersem orada da ruhu kafese sıkışmış
çok adam var. Ben de boş durmam, gerekeni yaparım vesselam.
Bir gün sokağın tekinde karşılaşırsak ya
da yaşamın her hangi bir yerinde, bana basit cevaplar verin. Elinizdeki
her şeyden bana ne, ben biraz manzara düşkünüyümdür. Terasınızda
bulursanız beni çay falan istemem ama kovmayın beni. Hava kararınca
kendi çöplüğüme dönmeyi bilirim.
Torlak...